10 Kasım 2013 Pazar

Canım Anneannemin Anıları. Yaşayan Bilir.

Anneannem Hadiye Tunçel 90 yaşında bir cumhuriyet çocuğu. Cumhuriyetin ilk yıllarını, Atatürk devrimini yaşamış, cumhuriyete ve devrime olan bağlılığı hiç eksilmemiş, halkın devrimi benimseyişinin canlı şahidi. Birlikte cumhuriyetin ilk yıllarına döndük, 1930'ların Anadolusuna, Samsun'a..
N.A. Anneannecim bize kendinden bahset, nerede kaç yılında doğdun ?
H.T. Drama, 1923 ya da 24. Oraklar (buğdaylar) biçildiği zaman... 1924 mübadelesinde 6-7 aylıkken Türkiye'ye geldim ve Samsun'a yerleştik.
N.A. Ailen sanırım daha önce de gelmiş,
H.T. Evet, gelip dönmüşler, mübadele 3. gelişleri. Çok zor koşullarda yaşamışlar özellikle Balkan Harbi'nde evlerinde bile tehdit altında günler geçirmişler. Annem ocakta kaynayan yemeğin altını kapatıp evden kaçtıklarını anlatır. Eve gelip kimseyi bulamayan Yunan askerleri teyzemin çeyiz sandığına yemekleri döküp evi talan etmişler. Babam İngilizler'e esir düşmüş. Bir parmağını kaybetmiş. Belinde bir kemer dolusu altınla dönmüş eve. En son gelişleridir mübadelede Samsun.
N.A. Baban ne iş yaparmış ?
H.T. Samsun'a gelince mübadillerle ilgilenmiş, muamelelerini yaparmış. Ben 2-3 yaşındayken kaybetmişiz babamı. Benim nüfus kağıdımı büyüterek bir kız çocuğunu Rumeli'ye göndermeye yardımcı olmuş hatta. (Gerçekten de anneannemin nüfus kağıdında 1915 yazar)
N.A. Samsun'da cumhuriyetin ilk yıllarında ilkokuldaydın. Bize o günleri biraz anlatır mısın ? O dönemde büyüklerin yaşanan değişiklikler hakkında ne düşünüyordu ? Kıyafet devrimi, kadın erkek eşitliği, kadınların oy kullanması, yeni harfler ?
H.T. İlkokuldaydım, encümen azası Mehmet Bey amcaların evinin balkonunda sanırım 3. sınıftayken 10. Yıl Marşı'nı söylediğimizi hatırlıyorum. Kadınların hepsi mantoya geçmiş, eşarp örtmüşlerdi, çarşafı kaldırmışlardı. Akşam okullarına gidebiliyorlardı. Teyzem alfabeyi akşam okulunda öğrendi. Okulda andımızı okurduk, İstiklal Marşımızı okurduk. Folklor oynardım. Hatta bir keresinde beyaz elbiseler giyerek, Kavalalı Hatice Hanım Teyze'nin Emine'nin başına taçlar koyup, bayrak tutan Hafize'nin etrafında biz küçükler yürüyüş yaptık. Ortaokul, lise, kız-erkek karışıktı. Yalnız Rumelililer olarak birbirimize daha yakındık. Samsun'un yerlileri bize 'bitli muhacirler' demiştir. Fakat çocuklarını okula gönderme, giyim kuşam konusunda onlar da farklı değildi. Manto çıkınca, çarşaf kalkınca şapkayı da severek taktı mesela Çarşambalılar. Tarikatlara gidenler gidiyordu ama okullarda din dersi yoktu. İlkokuldan mezun olur olmaz evlendim, Kur'an kursuna da gitmedim. Sure ezber bilgim pek yok bu yüzden. Ama Kur'an kursuna giden gidiyordu. Kurslar gizliydi. Yine de kurslara baskın falan da olmuyordu.
N.A. Anneannecim, ya başını örtüp örtmemek ?
H.T. Başımı örtme konusunda hiçbir düşüncem olmadı.. Nenem mesela, bırakın gençleri kolu açık, başı açık da olsa namaz kılsınlar, dinden korkmasınlar, korkutmayın gençleri derdi. Babam ölünce annem tarikata girmek istemiş, ebesi mani olmuş, senin üç çocuğun var sen evinde otur çocuklarını büyüt demiş. O da öyle yaptı.
N.A. Dedemle küçük yaşta evlendin. Mesleği neydi ? Onun ailesi, annesi, babası...
H.T. Deden serbest meslek, ilk tanıştığımızda hazır elbise mağazası vardı. Kasket, hazır elbise. Onlar da Rumelili, Selanik'ten. Ruslar Samsun'un gazhanesini bombaladığı zaman halk Anadolu'ya kaçmış, kayınpederim çok zor şartlarda ailesini kaçırmış. İskilip'e gidiyorlar, iaşe memurluğu yaparak çocuklarının geçimini sağlıyor. Samsun'da tütün-içki bayi dükkanı varmış, tifoya yakalanmış, ayakları kesilmek zorunda kalmış, yürüyemediği ve o zamanlar tekerlekli sandalye olmadığı için işe bir merkep sırtında deden götürürmüş her gün. Fakat dükkanı idare edememişler bu zor şartlarda, deden de forma alamadığı için okuldan ayrılmış. Kayınvalidem çocuklarına bakmak için tapu dairesinde memuriyete girmiş.
N.A. Anneannecim Atatürk'e karşı hisleriniz nasıldı ?
H.T. Gayet iyi, gayet coşkulu. Deden bir numaralı Atatürkçü idi.
N.A. Atatürk öldüğünde neler oldu ?
H.T. Atatürk öldüğünde ben ilk çocuğuma birkaç aylık hamileydim, vefat ettiğini duyunca Samsun Parkı'nda Vali Konağı'nın önüne indik, herkes ağlıyordu.
N.A. Peki Anneannecim, Osmanlı'ya özlem duyulduğunu hatırlıyor musun?
H.T. Hayır, herkes işinde gücündeydi. Ailede Osmanlı konuşulmazdı.
N.A. Peki Atatürk sonrası ? 2. Dünya Savaşı yılları ?
H.T. Karartmalar, asker tayını, ekmeği zor bulurduk, Sultanahmet Camii'nden 100 g asker tayınını parayla almak için kuyruğa giriliyordu. O zamanlar kömür, ekmek karne ile alınıyordu. Üzümle çay içtik, nohuttan kahve yaptık. Savaş koşullarında bunlar normaldi tabii.
N.A. Türkçe ezan ?
H.T. Türkçe ezan'ı bir sorun yapmadık.
N.A. Anneannecim, bizi aydınlattığın için teşekkürler !




24 Şubat 2010 Çarşamba

Bisküvileri Bayatlatmaya Değmeyecek Mevzular

Öyle bir bendengeçmişlik,
Öyle bir mana ve ehemmiyet kaybı...
Dopdolu bir boşluk,
Bir yeniden doğmuşluk,
Geçmiş hayattan yenisine birşey taşımamazlık.

Görülecek çokşey var. Daha zor bir fasıla açılıyor.
Vasiyet vesayet neymiş çıkacak ortaya.
Vicdan koruması altında.

Ve artık bu blog politize değil, bu blog atomize.

Ben kaldırayım şu tabağımdaki bisküvileri buzdolabına, taze kalıyorlar, ziyan olmuyorlar orada.
Ne zaman kaldırdıysam, hayatımın üzerinde etkim olamayan çetrefil sorunlarını bir süreliğine buzluğa,
Hep bir çözülme geldi ardından...
Kendime tavsiyemdir:
Ateşe koyacağına koy buzluğa.
Sonra taptaze çıkacaksın içinden.



30 Kasım 2009 Pazartesi

Bu döngü de sıktı artık...

Galiba taklidi yapılamayan tek şey aşk.

28 Kasım 2009 Cumartesi

Alıp veremediğim

Neyse, ne diyorduk ?
İstanbul'un çok güzel bir bitki örtüsü var. Sonbaharda bu daha da belirginleşiyor. Tarabya'dan sonrası orman. Çık Kilyos'a, Rumeli Feneri'ne, sağın solun, önün arkan son derece terbiyeli bir doğa. Buna el uzatmaya kimsenin hakkı yok. Üçüncü köprüye sonuna dek hayır.
Şehir, çok can acıtıcısın. Akıbetin içimi yakıyor. Elimden birşey gelmiyor hissiyle her gün eriyen güzelliğine bakmak çok zor. Uzak coğrafyaları özletiyorsun insana. Kimseyi tanımadığım, kimsenin beni tanımadığı kuzey ülkelerini... Düzgün asfaltları, kaldırımları, kah kentli kah köylü ama hep özgür yeşillikleri... Tepelerine alıcı köprüler döşenmeyecek olan sere serpe ormanları. Seni bana unutturuyorlar bazen. Sendeki üzüntümü. Kaçarak unutulmaz ki. Ben senim, sen de ben. Tek çare, o köprünün yapılmadığını görmek. Bu bir nebze hafifletecek acıyı.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Sonsuz Şükran

Yeniden yaşamak güzel dedirttiğin için...

23 Eylül 2009 Çarşamba

Yazılmamak Üzere Yaşanır Bazı Şeyler

Bilginin her türlüsünü yazıya dökmek gerekmediğine karar verdim... Belirsiz bir gelecekten haberler vermek, felaketin tellallığını yapmak gereksiz... Hele bu bilgi bir romanda harmanlanmışsa... Herkesin yaşayabileceği, yaşamayanın bilmeyeceği, bilenin yaşamaktan kaçamayacağı gerçekler... Sırf birinci elden deneyimlendi diye, üstüne bir de kalem oynatma yeteneği var diye ortaya dökmenin lüzumu nedir ?
İşte bu duygulara kapıldım E. Şafak'ın Siyah Süt'ünü okurken... elbette bitirmedim.
Onun da içi rahat etmemiş belli ki ve bu kitap unutulmak için yazıldı, demiş önsözde, özür diler gibi. Eminim çok iyi biliyor ki, Kitap, unutulmak için yazılmaz... Böyle demekle de unutulmaz.
Olmuş bir kere, ne kadar az okunsa kardır...

2 Temmuz 2009 Perşembe

Yaz ya,

Kalemim rüzgar,
Kağıdım su

(Aşırdım Mesnevi'deki bir hikayeden, ama orada anlamı olumsuzdu ben hiç öyle almadım. E biraz tatil de lazım. Uçuşsun kağıtlar.)

İzleyiciler

Yazdıklarımı düşünüyorum, düşündüklerimi yazıyorum

Fotoğrafım
İnişli yokuşlu, politize ama illa ki benden yazılar.

Ben'ce Sözlük

U
Umutkan: Herşeyi unutabilir... Ama bir umudu hep vardır.

K
Küratör: Sanatın editörü ?

S
Sanat: Bir rahatlama biçimi.

B
Bedbaht: Başkalarını kafaya takınca hissedilen mutsuzluğun sıfat hali. Not: gerçek mutsuzlukla karıştırılmamalı

Çeviri asla sadece çeviri değildir !

Başkalarının yazıp benim çevirdiklerim. Çevrim çevrim.

Dr Matrix ve Gizemli Sayılar (The Magic Numbers of Dr Matrix) / Martin Gardner / Güncel Yayıncılık - Açık Bilim Dizisi / İstanbul, Ekim 2004 / Çeviren : Neyran Savaşman Akyıldız
Pekçok bilimsel çalışmaya imza atan Martin Gardner, tüm zamanların en usta nümeroloğu Dr. Joshua Matrix öncülüğünde bizi, sayıların gizemli dünyasına davet ediyor... Scientific American dergisinde "Matematik Oyunları" adlı köşesinde 20 yıl boyunca Dr. Matrix ve kızı Iva'nın maceralarını aktaran Martin Gardner, kâh New York'ta, kâh Kalküta'da, kâh İstanbul'da ve daha pek çok şehirde onların izlerini sürüyor. Aslında bu iz sürmekten çok, bir rastlantıdır; tıpkı Dr. Matrix'in sayı ve dil arasında keşfettiği rastlantılar gibi... Amerika'daki başkanlık seçimlerinin sonucu, güneş sisteminin 32. ayının varlığı, pi sayısının bir milyonuncu basamağının 5 olduğu, Dr. Matrix'in bizi şaşırtan sayı-dil bağlantılı tahminlerinden sadece birkaçı... Elinizdeki kitap, pek çok matematikçinin, "matematiği milyonlara sevdiren adam" olarak değerlendirdiği Martin Gardner'ın, Dr. Matrix'le ilk karşılaşmasından öldüğü güne kadarki analizlerinden, kelime ve sayı oyunları hakkında kurduğu bağlantılardan oluşmuş, şaşırtıcı öngörülerin bir derlemesi... Bu kitabı okuduktan sonra çevrenizdeki pek çok sayısal rastlantının farkına varmak ilginç olacak... Matematik ve sayılarla dil arasındaki bağlantıyı merak eden herkesin okuması gereken bir kitap... (Arka kapak'tan)

Çevirenin Notu:
Arka kapak kitap hakkında bir yere kadar bilgi verebiliyor tabii. Oysa Dr Matrix'in maceraları matematiksel rastlantıların keşfiyle sınırlı değil kesinlikle. Kitapta depremlerin pek alışık olmadığımız yöntemlerle tahmininden, piramitlerin gizemli güçlerine, uzakdoğu öğretilerinden doğanın gelecek tahminine imkan verdiği iddia edilen ince sırlarına yolculuk edebilirsiniz. Kaderin cilvesi, bu pek hoşlanmadığım fizik ötesi konular böyle bir çeviri fırsatı ile gelip beni buldu. Oldum olası fallar, astroloji ve gelecek öngörülerinin her türlüsüne temkinli yaklaşmışımdır. Fakat bunu pozitif ilim düşkünlüğüme dayandıracak değilim. Aksine, bu tür öngörüleri fazlası ile ciddiye alıp üzerinde durma eğilimimden ötürü kendimi sıkıntıda bulduğum anlar olmuştur.
Şöyle keyif için bir fal baktırıp, astroloji yorumlarını gülümseyerek okumak ne bilgece davranışlar benim nazarımda esasen !

Beni cendereye sokan bu tür konulardan uzak durmayı seçmiştim ama işte bu kitap ile aslında onları hayatın çetrefil katı gerçekliğini biraz olsun gevşetecek emniyet sübapları olarak hafife almam gerektiğini bir kere daha anladım ve sanırım çeviriyle uğraştığım süre boyunca kefaretimi fazlasıyla ödedim. Artık bu mevzulara bilim dışı ve enti püften hikayeler olarak tepeden bakma hakkına sahip olabilir miyim ?

Blog Listem

Ebru

Ebru